Her insan eşsiz midir yoksa hepimiz aynı mıyız?

Birçok felsefi yaklaşımda, dini öğretilerde ya da bilimsel tespitlerde bir yandan insanın eşsiz ve biricikliğine vurgu yapılırken; bir taraftan da aslında ne kadar aynı olduğumuzu görüyoruz. İlk toplumların oluşumundan bu yana hem toplumsal yaşam hem de bireysel deneyimler açısından bakacak olursak; yaşamın şekli değişse de içeriğinde (dış dünya ile iletişimimiz ve bireysel deneyimlerimiz) pek çok şey aynı kalıyor.

Peki insanlar aynı anda hem eşsiz, hem de herkes gibi nasıl olabilir?

İnsanın “eşsizliğini” veya “aynılığını” birbirinden ayıran şeyin, bilinçli farkındalık olduğunu düşünüyorum.

OHAL MODUNDA HERKES AYNIDIR

Tehlike algıladığımız anda “savaş ya da kaç” mekanizmasını etkinleştirdiğimizi bugün artık hemen herkes biliyor.

Kişi herhangi bir tehlike algıladığında; vücut savaş ya da kaç tepkisi vermek için hazırlanıyor ki bu aslında vücut için OHAL ilan edilmesi demek. Buraya kadar her şey doğal ve olması gerektiği gibi ve bu noktada tüm insanlar olarak “aynı”yız.

“Savaş ya da kaç” modu, içgüdüsel olarak, tepki-davranış-tutumlar açısından hepimizi fabrika ayarına çekiyor gibi düşünebilirsiniz. Modern yaşamın insanların üzerindeki etkisi sonucunda; OHAL durumunu hemen her gün yaşamaya başlamış durumdayız ki bunun onlarca açıdan olumsuz sonuçları var.Fakat konuyu eşsizlik ya da aynılık açısından değerlendirmeye odaklanacak olursak; OHAL modu, doğal olarak bir insanı en temel seviyede yaşamaya iter. Alanını küçültür. Yeniliğe veya risklere kapalı olmasını sağlar. OHAL modunun amacı insanı tüm potansiyel tehlikelerden korumaktır.

Kişi, varlığını korumaya ve sürdürmeye çalıştığı minik bir dünyada, tüm olumsuz ihtimalleri göz önünde bulundurmaya çalışarak, olabilecek her tersliği ya da talihsizliği öngörmeye çalışarak yaşamaya çalışır. Çünkü OHAL modundadır. Siste araba kullanmak gibidir bu, önünü göremeyerek her türlü olumsuz ihtimale karşı, “ihtiyatlıca yaşamak”tır.

Uzun süredir OHAL modunda yaşayan tüm insanlar belli açılardan “aynı”dır. Tepkisel, negatif, kaygılı, tedirgin, güvende hissetmeyen, gergin ve tahammülsüz, bıkkın, duygularının kontrolünde kararlar alan, üretken düşünemeyen, umutları azalan bir süreci yaşarlar. Ümitsizdirler, deneyip bırakır ya da ümitlerini yitirirler. Herkesle aynı bakar; farklı yolları, ihtimalleri göremezler. Ve tüm bu insanlar birbirleriyle olan iletişimlerinde aynı düşünce ve duyguları birbirleriyle de paylaştıkça aslında toplumsal olarak OHAL modunu da güçlendirirler. Kendi içlerindeki OHAL modunu böylece dış çevreden de besleyerek, kendi kendini doğrulayan kehanet misali; bu yaşamsal moda daha çok bağlanırlar.

Genetik eşsizliğimiz, biyolojik olarak bizimle olsa da; OHAL sürecinde kendini dışa vuracak enerjiyi ve alanı bulamadığından; birbirimizden farksızlaşmaya başlarız. Aynı sorunlar, aynı şikayetler, aynı bakış açısı içerisinde yaşadığımız “aynı hayatları” her gün tekrar tekrar üretmeye devam eder; bunun içinden çıkılamaz bir döngü olduğuna dair inancımızı kuvvetlendiririz. Bir amaçsızlık ve iç sıkıntısına düşeriz. Hayatımızda değişikliğe alan açmayı, başka bir açıdan bakmayı, heyecan duymayı, mutlu olmayı engelleyen şey OHAL modudur. Zihnin sana şu mesajı verir: “Şuan şartlar uygun değil, zamanı değil, sırası değil.”

TEKLİKE MODUNDA DİKKATİN DIŞARIDADIR, DIŞARI BAKARKEN KENDİNİ FARK EDEMEZ, EŞSİZ ÖZELLİKLERİNİ KEŞFEDEMEZSİN.

KENDİNİ, İÇİNE BAKTIĞINDA GÖREBİLİRSİN.

Hayatta hep bir dengeden bahsedilir. Dengeli bir yaşam ise; OHAL’in sadece, şimdiki zamanda, yaşanılan anda, gerçek bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında etkinleşiyor olması; geri kalan zamanlarda ise vücudun kendi sisteminin rahatça çalışabildiği “dinlen ve sindir” modunda olmasından ibarettir.

Neden “dinlen ve sindir” modu deniyor peki buna? Sindirme, bilincimizin dış dünya ile iletişim kurmasında aracı olan bedenimiz için en yaşamsal aktivitedir. İhtiyacı olan her şeyi sağlıklı bir şekilde alarak, hücrelere kadar ulaştırabilmesi gerekir. Çokça enerji harcanan bir süreçtir. Vücudun sindirimle ilgilenebilmesi için dikkatinin kendisinde olması gerekir.Tehlike anında dikkatimizin dışarıda olması; beslenme anında da dikkatimizin kendimizde olması bu yüzden doğaldır ve gereklidir.

Gergin ya da stresli hissettiğimizde, iştahımızın kesilmesi bu yüzdendir. Beden OHAL modundayken sindirim sürecine girmeyeceği için iştahımız da gelmez. Beslenme bu noktada insanlar açısından sadece yemek yemeyi değil; üretken, verimli ve mutlu olabileceği tüm süreçleri temsil ediyor. Dolayısıyla dikkatimizi, rahat ve güvende olduğumuz algısı ile dış dünyadan yavaşça kendi dünyamıza doğru çekmek önemlidir.

“Dinlen ve sindir” modu, her bir insanın biricik ve eşsiz oluşunu yaşayabileceği moddur. Bu yüzden bilinçli farkındalık ile bu modu hayatımızın geneline yayabilir, kendi eşsiz varoluşumuzu hayatımıza yansıtabiliriz.

DİNLEN VE SİNDİR MODU

“Dinlen ve sindir” modu, her bir insanın biricik ve eşsiz oluşunu yaşayabileceği moddur. Bu yüzden bilinçli farkındalık bize eşsiz varoluşumuzun kapılarını açıyor. “Dinlen ve sindir” modunda yaşayabilmesi için insanın; OHAL deki tehlike algısının aksine; “rahat ve güvende olduğu algısına” sahip olması gerekir. Burada “algı” kısmı önemli; çünkü örneğin güvende ve rahat hissetmenin çok kolay olmadığı nazi kamplarından makul bir zihin haliyle kurtulabilen insanların; o süreçle baş edebilmesinde bu modda kalabilmelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Belirleyici olan, hangi durumda olduğumuzdan çok, o durumu nasıl görüp algıladığımızdır aslında.

Kendini ancak rahat ve güvende hisseden bir insan yaratıcı, üretken, pozitif, çözüm odaklı, ilham veren, ilham alan, yaşamın tadını alabilen, dokunduğunu hissedebilen, hayallerinin ve umutlarının peşinden gidebilen, anda kalan, anın farkında olan biri olarak hayata kendi eşsiz dokunuşunu katabilir. Genel rutin düzeninde “dinlen ve sindir” modunda yaşayan bir insanın enerjisi yüksektir ve hayatını dönüştürme gücüne sahiptir.

ÖNCE RAHATLA, SONRA HAYATINI DÖNÜŞTÜREBİLİRSİN

“Rahat ve güvende” olma hali; tüm sorunların çözüldüğü ya da görmezden gelindiği; en güzel paylaşımların yaşandığı ya da sevgiden umudun kesildiği, insani ihtiyaçların karşılanabildiği ya da yok sayıldığı bir durumu temsil etmiyor. “Rahat ve güvende” olma hali; tüm bu durumların ötesinde ve bunlardan bağımsız olarak; zihne ve bedene hayatı dengede yönetebilecek bir alan sağlamayı (barındırdığı tüm zorluk ve acılarıyla beraber onun bir bütün olduğunu kabul ederek) olanaklı kılıyor. Düşünün ki nehirde, bir kayıkta kürek çekiyorsunuz. Kaygılı ya da keyifli oluşunuza bağlı olarak tüm deneyiminiz; süreci ve sonuçlarıya beraber değişir.

Hayatı OHAL modundan çıkarmak ve eşsiz yönlerini ortaya çıkarabilmek için:

  1. Fark et : İçinde yaşadığın zihnin seni nasıl güvensizlik ve korkularla yönettiğini fark et, gün içerisindeki düşünce ve duygu değişimlerini gözlemle, yargılamadan sadece merak ve şaşkınlıkla zihninin bu tehlike algısında neler yaptığını izle. Gözlemlediğin ve fark ettiğin anda dönüşüm doğal olarak başlar.
  2. OHAL modundan çık: “Dinlen ve Sindir” moduna geç ( düzenli, benimseyerek yapılan nefes ve mindfulness egzersizleri zihnini ve bedenini bunun için eğitir)
  3. Gözlerin dış dünyada değil; iç dünyanda olsun: Hayatı algıladığın gözlüklerinin tozlanmış, kirlenmiş olabileceğini; ya da belki sana uygun bir gözlük olmayabileceğini fark et. Algını oluşturan o gözlükler sana hayatının ilk yıllarında içine doğduğun ortam, şartlar ve insanlar tarafından takıldığından beri; onu hiç sorgulamadın belki; onun sana gösterdikleriyle hayatını yaşadın. Belki de hayatının kalanını, istediğin şekilde yaşayabilmen için ihtiyacın olan kendi gözlüğünü önce fark etmek, sonra sorgulamak, ve son olarak da onu yeniden tasarlamaktır.
  1. Rahat ve güvende hisset: Bu; en ideal şartlara sahip olmak ya da sadece o şartları hayal etmek değil; geçiciliğin farkında olarak sahip olduklarının tadını çıkarırken onların esiri olmamak, fikren onları kaybetmeye hazır olmak ve yeniden yaratmaya da istekli olmaktır. Maddi manevi bağlandığımız her şey için geçerlidir bu.

Eşsiz bir varoluşu hayata dönüştürmek için; bilincin olduğu sürece güvende olduğunu ve oyunun devam ettiğini görebilmek; her şeyin her zaman yeniden evirilebileceğinin farkında olarak hayata devam etmek, öğrenmeye ve deneyimlemeye açık olmak çok önemlidir.

İrem Turan

 

 

Her insan eşsiz midir yoksa hepimiz aynı mıyız?” için 2 yorum

  1. BT

    Verdiginiz oneriler icin tesekkur ederim. Uzun zamandir hic bu kadar kendimi bulmamistim!

  2. Erdoğan Turan

    Aynen katılıyorum İrem hanım,hayatı algılamaya başladığın yıllarda taktığın gözlüğü hayatının sonuna kadar değiştiremezsen hem mutsuz olursun,hemde toplumla ters düşersin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir