
Hissettiğimiz duygular, bizim gerçeklik algımızı etkiliyor.
Bir olay sonucunda çok kırgın hissediyorsak; bu o olayın kırıcı olduğu anlamına gelmez.
Birine çok sinirlendiysek; o kişinin çok sinirlenilecek bir şey yaptığı sonucuna (toplumsal olarak çoğunluğun sinirlenebileceği bir şey olsa bile) varamayız . Bir kişi ya da durum karşısında çok heyecanlanıyorsak; bu o kişi ya da durumun çok etkileyici olduğundan muhtemelen değildir.
Hissettiğimiz duygunun kaynağı; onun tetikleyen şeyin bizim zihnimizde yarattığı algıdır.
Dış dünyamızdaki her “kişi ya da şey” bizim değerlendirmemize tabiidir. Bizim değerlendirmemizden, yorumumuzdan bağımsız olamaz.
Hisler bu değerlendirmeler sonucu oluşur. Değerlendirmelerimizde bir mantık-sistem hatası varsa, duygularımızı “YANLIŞ HİSSEDEBİLİRİZ”.
Örneğin öfkelendiğimizde ya da üzüldüğümüzde fiziksel belirtilerle beraber bunu hissederiz. Son derece gerçektir bizim için. Somuttur. “Demek ki öfkelenecek ya da üzülecek bir şey var, bu kişi ya da şu durum yüzünden böyle hissediyorum işte” diye düşünmek son derece doğaldır. Duygularımızdan şüphe etmeyiz. Fakat duygular anlamlara bağımlıdır, onlara göre şekil alır.
Eğer biz, bir davranışı ya da durumu, bizi üzecek ya da öfkelendirecek bir anlam ile bağdaştırdıysak, o durumlar bizim bu duyguları yaşamamıza sebep olabilir. Örneğin, her konuda bir fikri olan birinin konuşmaları bizi sinirlendiriyorsa, bu o kişinin tavrının sinir bozucu olmasından çok bizim o davranışa dair “bazı başka düşüncelere sahip olmamızla” ilgilidir. Yargılarımız, doğrularımız ya da doğru bildiklerimizle çelişiyordur, belki de kendimizde hoşlanmadığımız bazı özellikleri bize işaret ediyordur.
Sonuç olarak, bir duyguyu hissettiğimizde, bu duygunun “haklı ve yerinde bir hissiyat” olduğunu baştan kabul etme hatasına düşeriz.
Farkında olmadan tetikleyici olan kişi ya da durumu suçlarız. Duygularımızı haklı bulmadan önce, duygunun doğasını kavramak; böyle hissetmenin gerçekten gerekli olup olmadığına, bu duygunun belki de başka bir şeyin yansıması olup olmadığına bakmak; bizi duyguların kandırmacasıyla hatalı davranışlara düşmekten kurtarabilir.
Yoğun duygular hissederken bunu yapmak kolay olmayabilir. O yüzden çok üzgün, öfkeli ya da zorlayıcı bir duygu içerisindeyken bu 3 aşamalı yolu izlemeyi deneyebilirsiniz:
- Aşama: O duygunun size bir aksiyon aldırmasına müsaade etmeyin. Geçmesi için zaman tanıyın. Kapınızı dışarıdan zorlayan güçlü bir rüzgar gibi sizi zorlasa da, o kapıyı açmayın. Hafifleyene kadar bekleyin, bir davranış ya da harekette bulunmayın. Bu esnada duyguya kendi parçanız gibi değil; yediğiniz bir yemeğin tadını anlamaya çalışır gibi dışarıdan bakın. Duygunuzu kişiselleştirmeyin ya da sahiplenmeyin. Siz bir denizseniz, duygu bir dalga gibi gelip geçecektir.
- Aşama: Duygunun zorlayıcı etkisi hafifledikten sonra, kendinize şu iki soruları sorun: Neden bunu hissediyorum? Bu duygu bana ne anlatmaya çalışıyor? İçimden geçen sesler bana neler söylüyor? Cevaplarınızı madde madde yazın. Bu maddeler, size o duyguyu hissettiren düşünceleriniz ve inançlarınızdır.
- Aşama: Şimdi her bir maddeyi okuyun ve şu soruyu sorun; Başka bir açıdan bakılabilir mi? Başkası farklı bir yorum yapabilir mi? Çevrenizdeki; hayata sizden farklı bakan insanların sizin cevaplarınız yerine verebileceği başka cevapları düşünmeye çalışın ve bunları da not edin. Fark edeceksiniz ki; sizi tetikleyen şey her ne ise, farklı bir açıdan bakıldığında anlamı değişebiliyor. Böylece ortaya çıkan duygu ve tepki değişiyor. Bu yeni bakış açısını heme kabul etmeyi kendinizden beklemeyin, yeni bir bakış açısını kabul etmek ve içselleştirmek zaman alacaktır. Yerleşmesi için içinizden sıkça tekrar etmeniz gerekir. Ama kendinizi daha iyi hissedeceğiniz bir bakış açısına geçtikçe; hayatınızın rahatladığını ve daha kolay aktığını hissedeceksiniz.